"Sanki bir akvaryumun içinde Yapayalnız kaldım da ben Yanımda başka akvaryumlar ve İçinde başka birileri..." Otel, Edip Cansever ... Ve ben bu otelde ne zaman kalsam bir yerim kesiliyor herhangi bir sebepten, her yanım sızı. Antalya, 19 Ocak
Anlıyorum ki bana artık merhem yok. En keyifli anların sonrası bile kocaman bir boşluk. İyileşemeyen bir ruh, ezildikçe kırıkları unufak olan bir kalp... Ne zormuş.
Tatsız tuzsuz bir hayat...
Hep eksik.
O bütün bunlardan habersiz. Ama ben içime sığdıramıyorum sevgimi. Bir insanın ruhunu sevmek nasıl sihirli bir şey... Önce o eşsiz ruhuna bir bağlılık duyuyor sonra tüm varlığıyla kalbine basıyorsun, kusurları dahil. Şefkat dolu benim sevgim. Ona bakınca içimi kaplayan sevinç, başkasına bağlı bir kalbe kurduğum salıncak oysa... -nefesim kesiliyor gidip geldikçe... ya ipler kopar da kendimi yerde buluverirsem?- Ama masumum. Ben sahipsiz bir bahçedeydim, tel örgülerle çevrilirken etrafım... Ona tüm sükunetimle sarılma arzum masum...
Ben birine onu sevdiğimi söyledim. Ertesi gün şehrin nüfusu ikiye indi. Biri ben, diğeri aynı histe buluşamadığım, O. Durakları karıştırmış olabilirdik ya da duracağımız zamanı... Sonrası, iki kişilik bir şehirde yalnızlık.
Yan yana getirilmesi yasaklı tüm kelimeler yerine ikame sözcüklerden kombinasyonlar yaptım. Muadili olamadı. Kelimeleri eğip bükmekle söylemek istediğini söylemiş olmazmışsın, anladım. Ve hiç söylemezsen, olmamış sayılır. Gülüşüm havada kalınca, "bana gülümsemeyenlere gülümsemeyeceğim artık" dedim de aslında hiç yapamadım. Hatrımı sormayana "nasılsın?" demekten vazgeçmeyi düşündüğümde içim aynı yerden sızlayınca, tanıdım. Çocuk muyum? Değilim aynadaki suretimde ve aynı aynada aksimden bana bakan gözler parlak bir ışığın nasıl keskin bir kırığa dönüşebildiğini iyi biliyor. Gözlerime kırıklar batıyor.