Ayrılıyorum.
İçimden ama...
Aklımla ayrılıyorum.
His yoksulu bir kalp, nasıl buluştursun zenginlikle?
Karşılığını bulamamış beklentilerin umutsuzca gülümseyerek yerine bıraktığı her bir mesafenin boşluğu kadar uzağız...
Birinin nezaketsizliğini, başka birilerinin nezaketi gölgeleyince çözülmek daha kolay...
Sımsıkı olmaya gönlü olmamışsa bir de...
Bırakayım ben de tutunduğum yeri.
Sonra başlarım düşmeye.
Ama bu kez "paraşütle atlar gibi" düşeceğim.
Üstelik ben hiç paraşütle atlamadım.
Düşerim, düşerim, düşerim...
Uçarım belki de.
Ben bunu yazarken şunları dinledim:
Keith Kenniff | Aerial
Luigi Rubino - Nostalgie
Luigi Rubino ~ Behind The Clouds
Brian Crain - Dream of Flying
30 Ekim 2013 Çarşamba
25 Ekim 2013 Cuma
"Beni neden çok seviyorsun?"
"Çok sevmenin" hissedilen duygunun yoğunluğu ile ölçülen bir şey olmadığını anladığım zamanlar...
Sevgiyi uzun zamana yaymak, çok sevmekmiş mesela.
Bir de, kırgınlıklarını unutturmaya çalışmak, hükmünü yitirmiş tarihleri bile unutmayan hafızana...
Sevmenin "çokluğu" böyle oluyormuş aslında.
raf ömrünü dolduran satırlar: "ölmeye yatmak"
Yalnızlık etrafındaki insan sayısıyla ölçülebilir bir şey değil.
Belki de bu yalnızlık değil.
Hiç susmuyor telefonu.
Her gün birileri arıyor, iç sıkıntılarını anlatarak hafifletmek istiyor...
Aslında ne büyük teselliymiş, anlatarak atlatabilmek derdini...
Hep sabır, hep zaman.
İçinde beklemekten bir sabır ağacı yeşerdi, boy verdi.
Yoluna girmeyen hayatının nerede "ummadığı anda açılacak kapı"sı?
Sabır ağacı kurumak üzere.
Ve o her gece ölmeye yatıyor.
Hiç ölmedi.
Belki de bu yalnızlık değil.
Hiç susmuyor telefonu.
Her gün birileri arıyor, iç sıkıntılarını anlatarak hafifletmek istiyor...
Aslında ne büyük teselliymiş, anlatarak atlatabilmek derdini...
Hep sabır, hep zaman.
İçinde beklemekten bir sabır ağacı yeşerdi, boy verdi.
Yoluna girmeyen hayatının nerede "ummadığı anda açılacak kapı"sı?
Sabır ağacı kurumak üzere.
Ve o her gece ölmeye yatıyor.
Hiç ölmedi.
18 Ağustos 2013 Pazar
starry starry night
days are full of splendor and at night you can see the stars...
çok sevdiğim şarkılar beynimin içinde çalıyor.
ilkbaharı getirirdi eskiden, şu an ise içime bir sonbahar yerleştiriyor.
her şey o kadar anlamsız ki şu saatte. o kadar olur.
hayatın anlamını her gece kaybedip her sabah yeniden bulduğumu zannediyorum. günler geçiyor. ve günlerin ihtişamı yalnızca çok sevdiğim şu şarkıda. yıldızlar güzel ama mutlu yaşama sebebi değil tek başına. neyi kaybettim bilmiyorum. her şey anlamını nasıl bu kadar yitirebilir uzun vadeli?
Van Gogh'un "yıldızlı gece"si gibiyim.
splendor in the grass'ı dinleyin.
çok sevdiğim şarkılar beynimin içinde çalıyor.
ilkbaharı getirirdi eskiden, şu an ise içime bir sonbahar yerleştiriyor.
her şey o kadar anlamsız ki şu saatte. o kadar olur.
hayatın anlamını her gece kaybedip her sabah yeniden bulduğumu zannediyorum. günler geçiyor. ve günlerin ihtişamı yalnızca çok sevdiğim şu şarkıda. yıldızlar güzel ama mutlu yaşama sebebi değil tek başına. neyi kaybettim bilmiyorum. her şey anlamını nasıl bu kadar yitirebilir uzun vadeli?
Van Gogh'un "yıldızlı gece"si gibiyim.
splendor in the grass'ı dinleyin.
27 Mayıs 2013 Pazartesi
Kaydol:
Yorumlar
(
Atom
)
